ATATÜRK VE KÖYLÜ
Yüzyıllar, Türk halkı içerisinde en çok Türk köylüsünün ezilmişliğine tanıklık etmiştir. Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür diyen ******, köylünün ihmal edilmişliğini bir türlü kabullenememiştir. Yapılmış olan haksızlıkları 1 Mart 1922’de Meclis’te yaptığı bir konuşmada şöyle dile getirmiştir.
“Efendiler!... Yedi yüzyıldan beri dünyanın çeşitli ülkelerine göndererek, kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi yüzyıldan beri emeklerini ellerinden alıp savurduğumuz ve buna karşılık he zaman aşağılama ve alçaltma ile karşılık verdiğimiz ve bunca özveri ve bağışlarına karşı iyilik bilmezlik, küstahlık ve zorbalıkla uşak durumuna indirmek istediğimiz bu soylu sahibin önünde büyük bir utanç ve saygıyla gerçek durumumuzu alalım.”
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ****** bu sözlerinin takipçisi olmuştur. O yokluk yıllarında devlet bütçesinin yarısını oluşturan aşar vergisini kaldırarak köylüyü vergi yükünden kurtarmış, örnek çiftlikler kurmak, ucuz kredi vermek, tohum dağıtmak, üretime yönelik eğitimi köylünün ayağına götürmek gibi hizmetlerle de yüzyılların haksızlıklarını biraz olsun gidermek için çalışmıştır. Aşağıdaki anekdot Türk köylüsünün o günkü durumunu ve ******’ün bakış açısını yansıtan örneklerden biridir.
SEVGİSİNİ KAYBETMEKTE NE ANLAM VAR?
Türk insanı duygu insanıdır. Hep sevmek ve sevilmek ister, yeter ki birisine inansın, birisini sevsin o sevgi onda ölümsüzleşir. Türk, Atasını da böyle sevdi, O’nu duygularında canlandırdığı şekliyle gönlüne resmetti. Zihninde O’nu yüceltebildiği kadar yüceltti. ****** de yaşamı boyunca bu sevginin getirdiği sorumluluğun bilinciyle hareket etti. Türk insanının mutluğunu kendi mutluluğu olarak gördü.
ATATÜRK’TEN BİR VEFA ÖRNEĞİ
****** kişisel yaşamında arkadaşlık ve dostluğa büyük önem vermiştir. Yaşamı boyunca birçok dostu olmuş, bunların arasında farklı ırktan ve dinden insanlar da bulunmuştur. Arkadaşlarından kimileriyle uzun yıllar görüşmese de onlara olan vefa duygusunu hiçbir zaman yitirmemiştir. Aşağıdaki anı ******’ün vefa duygusunu ve ırkçılıktan uzak insancıl anlayışını yansıtmaktadır
ATATÜRK VE KİN
******, bir işi yaparken fayda ve zararını sadece kendisi açısından değerlendiren insanların bencil olduğunu düşünürdü. Asıl olan insanların yaptığım iş başkalarına ve özellikle benden sonra geleceklere ne kazandırır veya ne kaybettirir, diye düşünebilmeleridir. Bu anlayış insanları bencillikten uzaklaştırır, ufkun ötesini görmelerini sağlayarak başkaları için bir şeyler yapmanın zevkine onları ulaştırır. İnsanların bencil, kinci ve bağnaz olmalarında bu düşünceden yoksunluk vardır. Aşağıdaki olayda görevini yapmadığından dolayı evlatlarının zarar göreceğini düşünmeyen babayla, kendini o görevlinin evlatlarını düşünmek zorunda hisseden gerçek baba ******’ün anlayış farkını yansıtmaktadır.
ATATÜRK’ÜN EŞİTLİK ANLAYIŞI
Çağdaş insan, görevlerini en verimli biçimde yürüten, mal ve hizmet üretmeyi insanlık onurunun gereği olarak gören, insanları mevkilerine göre değil hizmetlerine göre değerlendirebilen insandır. ****** yaşamı boyunca insanları bu esasa göre değerlendirmiş, görevini sorumluluk bilinciyle yürüten insanları hem takdir etmiş, hem de onlara saygı duymuştur.
******, devlet hizmetinde çalışanların görevleri süresince sevecen, adil olmalarını, keyfi ve zorbalık türü davranışlardan kaçınmalarını istemiştir. İstemekle kalmamış her türlü keyfi uygulamanın karşısında olmuş, özellikle de yöneticileri, hak ve adaletten ayrılmamaları, kendilerine özel muamele gösterilmesini beklememeleri yönünde uyarmıştır. Aşağıdaki anekdot ******’ün ayrıcalıklı muameleye karşı oluşunu yansıtan örneklerden birisidir.